Emre Kızılırmak: Aynı bedenle birçok karakter yaşamak eşsiz bakış açıları kazandırıyor

Yönetmen koltuğunda Can Evrenol’un oturduğu korku filmi “Sayara” geçtiğimiz haftalarda sinemada izleyiciyle buluştu. Evrenol’un aynı zamanda senaristliğini de üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda Duygu Kocabıyık, Emre Kızılırmak ve Özgül Koşar yer alıyor.

Uluslararası prömiyerini 77. Cannes Film Festivali’nde yapan film, Türkmenistanlı sessiz bir spor salonu temizlikçisi olan Sayara’nın kız kardeşinin, kontrolden çıkarak caniye dönüşen bir arkadaş grubu tarafından öldürülmesinin ardından başlayan intikam hikayesini konu alıyor.

Emre Kızılırmak ile “Sayara”yı konuştuk.

“Sayara”da canlandırdığınız karakteri anlayabilir misiniz? Karakterin hikayedeki rolü nedir?

Barış Ataberk; varlıklı bir ailesi olsa da baba şiddetiyle büyümüş bir çocuk. Büyüyünce travmaları onu mutsuz ve tatminsiz bir hayata sürüklemiş. Babasıyla aynı olmaktan ve ona benzemekten korkan fakat babası gibi olagelmiş bir karakter. Erkeklik dürtüleri ve aileden gelen travmaların yarattığı eksiklikleri ve başarısızlıklarının paradoksunda kendince bir mücadele içerisinde. Arkadaş çevresinin seviyesizliği, ağır basan erkeklik dürtüleriyle kadınlarla olan çarpık ilişkileri Barış’ın başını belalara sokar.

Yanlış durumları daha büyük yanlışlarla telafi etmeye çalışırken Sayara’nın gerçek yüzüyle yüzleşen Barış’ın hali içinden çıkılmaz bir hal alır. Sorunlar bu kadar büyümüşken geri dönüşü olmayan bir yolda kendi yok oluşunu izlemek bir bakıma Barış’a başka bir iç huzur imkanı verir. Psikolojik sebep ve sonuçları yoğun bir karakteri anlamak ve ifade etmek benim için çok özeldi.

Projeye nasıl dahil oldunuz? Rolü kabul etmenizdeki en büyük etken neydi?

Can ile film festivallerde çok karşılaşırdık. “Bir gün beraber bir şeyler yapalım” düşünceleri bizi bu projede buluşturdu. Kahraman, jön karakterlerin yanında Barış gibi oyuncunun yorumuna göre hikayeye yön veren karakterler canlandırmak hep dişimi kanlandırmıştır.

‘DİĞER PROJELERİME BENZEMEYEN BİR PERFORMANS ORTAYA ÇIKTI’

Bu filmdeki performansınızın, diğer projelerinizden farklı olduğunu düşünüyor musunuz?

Zaten filmin kendisi ülkemiz için yapılmayan film türlerinden. Haliyle içindeki karakterler de radikallikleriyle dikkat çekiyor. Tabii ki seyirciyle beraber benim de hissettiğim diğer projelerime benzemeyen bir performans çıkmış olması.

Role nasıl hazırlandınız? Karakterinizin hikayesini anlatırken, kendi hayatınızdan veya deneyimlerinizden ilham aldığınız anlar oldu mu? Özellikle zorlandığınız veya üzerinde çalışmanız gereken sahneler var mıydı?

Her projede olması gerektiği gibi rolün teknik ve psikolojik hazırlıkları oldu. “Sayara”da hiç aksiyon sahnem olmasa da Juijitsu antrenmanları yaptım. Bu çalışma bana karakterimin soluduğu havayı hissetmeme yardımcı oldu demeliyim. Senaryoyu okurken anladıklarınızla senaryoyu bitirdikten sonra üzerine kurduğunuz hayaller, empatiler, daldığınız rüyalar birbirinden farklı olabiliyor. Bu benim eğlencem. İş veya meslek olarak görmüyorum. Aynı bedenle birçok karakter yaşamak bana eşsiz bakış açıları kazandırıyor. En güzeli de kendi hayatımla alakası olmayan duygular ve itkilerin benden çıkmasına şahit olmak.

Can Evrenol ile çalışmak nasıldı? Yönetmenin çekim sürecine katkıları hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Can, herkes dinlenirken çalışmayı bırakmayan, hayalini beyaz perdeye resmetme konusunda çok yetenekli bir yönetmen. Belli ki o da buna bir iş gibi bakmıyor. Kendi tutkularının motivasyonunda yoktan var edebilen, komik bütçelerle büyük prodüksiyonların başarısına ulaşabilen biri. Sahneden almak istediğini net bir şekilde aldığı gibi başka fikirleri de denemeye açık biri.

“Sayara” korku türünde bir film. Korkutucu sahneler üzerinde çalışmak nasıl bir deneyimdi?

Psikolojik gerilim demek bana daha doğru geliyor. Korku filmlerinden hiç etkilenmeyen biri olarak korku kelimesi de dahil bana komik geliyor aslında. Ama beni asıl heyecanlandıran karakterlerin maruz kaldığı psikolojik unsurlar oluyor.

Korku filmi çekim süreci, diğer türlerden farklı olarak sizi nasıl etkiledi? Bu türde bir filmde yer almanın sizin için heyecan verici veya zorlayıcı yönleri oldu mu?

Dediğim gibi korkmak, nasıl baş edeceğinizi bilmediğiniz bir konuda savunma dürtüsüyle oluşan bir duygu. “Sayara” filmine korkudan çok filmin aksiyonu ve gerilim sahnelerinin empatisiyle kendilerini karakterlerin yerine koyan seyircinin reaksiyonları hakim olacak. Ben Barış’ı oynarken kendimi durumları yaşamaya teslim ederek oynadım. Zor tarafı aynı performansın başka açılardaki tekrarlarını aynı şekilde vermeye çalışırken oldu, ama güzel oldu.

“Sayara”nın konusu ve işlediği temalar kapsamında sizce filmin izleyicilere vermek istediği bir mesaj var mı? Sizce film izleyiciler üzerinde ne tür bir farkındalık yaratabilir?

İntikam filmlerinde intikamı alanın yaptığı şiddeti izlerken seyircide genelde bir rahatlama olur. Bana göre; Sayara’nın intikamı, rahatlatanlardan değil. “Sayara”, kendisini geri dönüşü olmayan bir sonuca sürüklemesiyle yanlışa yanlışla karşılık vermenin hazin sonucunu göstermesiyle alışık olduğumuz filmlerden ayrılıyor.

Bu film sizin oyunculuk kariyerinizde nasıl bir yere sahip? Bu projeden sonra kariyerinizle ilgili planlarınız neler, yeni projeleriniz var mı?

Yer aldığım her proje oynadığım karakterler olarak birbirinden oldukça farklı. Bambaşka karakterleri yaşamak bana başka bakış açıları kazandırıyor. “Sayara”daki Barış, izleyenlerin kendi hayatlarına dair anları neden ve sonuçlarıyla anımsatması gibi, oynadıktan sonra benim de çocukluğuma dair bazı düğümlerimi çözmeme yardımcı oldu.

Oynadığım karakterlerden çok şey öğreniyorum, kendi hayatımı daha geniş açıyla görmeme yardımcı oluyor. Yeni çekimlerini bitirdiğim bir festival filmi projem var ve başka projeler için de değerlendirme aşamasındayım. Niyetim kariyerimin devamında oynayacağım karakterlerimin bana başka hassasiyetler kazandıracak derinlikte olması.